Bir zamanlar Sergio Leone

Sergio Leone'nin anısını yaşatmak, sinemasını anlatmak için çekilen belgeselin adıydı ''Bir Zamanlar Sergio Leone''. Şüphesiz belgeselin isminin ''Once upon a time Sergio Leone'' olması bir tesadüf değildi. ''Bir zamanlar'' ifadesi, belki de en çok Leone filmlerinde yer bulmuştu kendisine.. Ailesinden, çalıştığı oyunculara, kendisini örnek alan yönetmenlere kadar pek çok isim belgeselde usta yönetmeni anlatmışlardı. Hayatta olmadan bile, bir başyapıta daha imza atmıştı Sergio Leone..


1929 yılında Roma'da dünyaya gelen İtalyan yönetmen, hukuk eğitimi gördüğü sıralarda senaryolar yazarak, bir gün sinemaya adım atacağı anın hayalini kuruyordu belki de. Babası sessiz film yönetmeni, annesi ise bir aktristi. Kısacası, sinemaya giden yol, onun yazgısıydı.


İtalya'da yönetmen asistanlığı yaparken,bir yandan kendi senaryolarını yazıyor, kafasındaki fikirleri kağıda döküyordu.Her ne kadar ikinci yönetmen olarak gösterilse de,1959 yapımı Pompei'nin Son Günleri adlı filmde Mario Bonnard'ın yerine geçerek,yönetmenliğe adım atmıştı. Ama tam anlamıyla ilk yönetmenlik deneyimini, yönetmenliğini tek başına üstlendiği 1961 yılında Rodos Canavarı adlı tarihi bir filmde yapmıştı.Yine de bunlar, henüz yolun başında olmasının etkisiyle, istediği başarıyı sağlayamamıştı.Eşi Carla Leone,umutsuzluğa kapılmaması için, ''kendi yolundan gitmeye devam et'' diye destek olmuştu kocasına. O da tam olarak bunu yapmıştı. Kendi yolunu çizmişti bile..


1964 yılında Japonya'nın ünlü yönetmeni,İmparator lakaplı Akira Kurosawa'nın 1961 yapımı Yojimbo (The Bodyguard) filminin Western uyarlaması ''Bir Avuç Dolar'' filmi ile ismini uluslararası alanda duyurmayı başardı. Televizyon filmlerinin meşhur kovboyu Clint Eastwood, bu filmle birlikte Sergio Leone'nin ilk üçlemesi olan Dolar Üçlemesinde 'The Man With No Name' olarak karşımıza çıkmaya başlıyordu.


Devam etmeden önce bir parantez açalım. Clint Eastwood-Charles Bronson-Henry Fonda isimleri Sergio Leone'nin Western filmleri için büyük bir anlam ifade eder. Çünkü Usta Yönetmen için bu oyuncular, hikayelerinin karakterleri için biçilmiş kaftandır. ''Bir Avuç Dolar'' filminde Leone'nin Eastwood yerine ilk tercihi Charles Bronson, ikinci tercihi Henry Fonda olmasına rağmen çeşitli nedenlerden bu oyuncularla anlaşma sağlanamamış ve biraz da mecburiyetten, Clint Eastwood ilk filmin kahramanı olarak karşımıza çıkmıştır.


Leone-Eastwood ikilisinin ünü kısa zamanda yayılırken, Leone'nin dolar üçlemesinin ikinci filmi ''Birkaç Dolar İçin'' 1965 yılında gösterime girer. ''İsmi olmayan adam'' Clint Eastwood'un yanında Albay Mortimer rolüne Lee Van Cleef hayat verir. Yine Sergio Leone'nin Albay Mortimer için düşündüğü isimlerin başında Henry Fonda vardır. Ancak bu hayali yine gerçekleşmez.


Sergio Leone ve Western filmlerinin yarattığı etki Avrupa ve Amerika Sinemasını kasıp kavururken, 1966 yılında dolar üçlemesinin son filmi ''İyi Kötü Çirkin'', adeta altın harflerle yazdırır Sergio Leone'nin ismini sinema tarihine. ''İyi Kötü Çirkin'' filminin yarattığı etki artık Sergio'yu önemli yönetmenler arasına sokmuştur. Bu filmde Clint Eastwood,Lee Van Cleef ikilisine usta oyuncu Eli Wallach eşlik eder. Sergio Leone, ''The Man With No Name'' Clint Eastwood'un oyunculuğuna hayranlığını ''Eastwood'un benim için iki yüzü vardır, birisi purolu, diğeri purosuz'' olarak ifade eder. Dolar üçlemesinde Leone, para ve intikam temaları üzerinde durmuş, bir avuç mizah ekleyerek seyrine doyum olmayan filmler üretmiştir.


Leone filmlerinin bu başarısında iki ismin katkısı yadsınamaz. Bunlardan ilki Leone'nin filmlerinin Müzisyeni, bana göre, İtalya'nın yetiştirmiş olduğu en önemli sanatçılardan Ennio Morricone, diğeri ise görüntü yönetmeni Tonino Delli Colli'dir. Ennio Morricone'nin müzikleri o kadar güçlüdür ki Leone için, film setlerinde filmin müziğini çalarak, oyuncuları filme daha iyi bir şekilde motive etmiştir.


Dolar üçlemesini tamamlayan Sergio Leone,bir başka üçlemeye başlamak için kolları sıvar.Bu üçlemede Amerika'nın tarihini anlatmaktır hedefi.Bu projenin ilk ayağı vahşi batıdır.En önemli Western filmi için iki senelik bir ara verir. 1968 yılında,en güçlü Western filmlerinden biri olarak kabul edilen ''Once Upon a Time in the West'' filmiyle sinemaya geri döner.Charles Bronson-Henry Fonda ikilisi nihayet kabul etmiştir usta yönetmenin teklifini. Bu ikiliye Jason Robards ve ünlü aktrist Claudia Cardinale eşlik eder.


''Once Upon a Time in the West'',Bir Zamanlar Batı'da filmi Amerika ve Avrupa sinemasında olduğu kadar, Türk Sineması'nda da büyük bir etki bırakır.Ülkemizde 1972 yılında ''Batı'da Kan Var'' ismiyle gösterime giren film, bana göre ülkemizde bu tarihten sonra çekilen tüm Gangster ve Western filmleri için büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Tabi ki bu etki,başka bir başlık altında incelenebilir.


Bu filmde ana tema olarak intikam üzerinde duran Sergio Leone,para,hırs gibi kavramların yanında aşk temasını da bu üçlemenin içine dahil eder.Ama benim için önemli olan,Sergio Leone'nin deyimiyle,bu filmde yakalamaya çalıştığı etkidir.O etkiyi,bir insanın ölmeden önceki son anı olarak ifade eder Usta Yönetmen.Ve şöyle der,''Bu filmde bir insanın ölmeden önceki son anındaki etkiyi yakalamaya çalıştık,bir zamanlar batıda olduğu gibi.Baştan sona bir ölüm dansı.Tüm karakterler,Claudia hariç,sona gelindiğinde hayatta olmayacaklarının bilincindeydiler'' Burada Sergio Leone'nin film devam ederken senaryoyu yazdırmaya devam etme huyunun bence etkisi büyük. Yani filmi çekerken, filmi yaşayan bir yönetmen. Belki de her bir karakterde, önce kendisi oynuyordu zihninde..


Üç sene sonra,1971 yılında, üçlemenin ikinci filmi, Meksika devrimini anlatan ''A Fistful Of Dynamite'' filmi gösterime girer. Duck,You Sucker,Once Upon A Time The Revolution olarak da bilinen bu filmin ardından, birkaç filme fikir babalığı yapan Sergio Leone,en büyük projesi için derin bir sessizliğe çekilir.


Üçlemenin son hikayesi, Amerika'nın mafya dönemidir.Uğruna ''The Godfather'' filminin yönetmenliğini reddedip, Harry Grey'in ''The Hoods'' adlı kitabından uyarladığı,''Once Upon A Time in America'' filmiyle, 1984 yılında sinemanın en önemli başyapıtlarından birine imza atar. Bir serseri çetesinin hikayesinin anlatıldığı üç saati aşkın süresiyle destan niteliği taşıyan filmde, Robert De Niro,Noodles karakterine hayat vererek,filmi hafızalarımıza yerleştirir.Tabi filmi unutulmaz kılan bir diğer etken,Ennio Morricone'nin filme bu kadar uyan müziğidir. Bana şu an hangi filmin müziğini tek başına dinlesen,filmi tekrar izlemiş gibi olursun diye sorsalar, şüphesiz Once Upon A Time in America filminin müziği derim.


Sinema tarihinin 230 dakikayla en uzun filmlerinden birini hazırlayan Sergio Leone'nin hesaba katmadığı bir şey vardı.O da Amerikalı yapımcıların para hırsı.Film Amerika'da gösterime girmek üzereyken,süresi çok uzun olduğu için izlenmeyeceği gerekçesiyle 140 dakikaya indirilmiş,yeni haliyle gösterime girince Amerika'da büyük hayal kırıklığı yaratmıştı.Filmin havası bozulmuştu bir kere.Taşların yerinden oynaması,Sergio Leone'ye büyük bir yük olarak geri döndü.Eleştirilerin hedefindeki isimdi artık.Film,Avrupa'da orjinal süresiyle gösterilmiş ve büyük beğeni toplamıştı.Amerikalı yapımcılar hatalarının farkına yıllar sonra varmıştı ancak.


Yaşanan bu olayların,Sergio Leone'nin beş sene sonra,1989'da kalp krizi geçirerek hayata veda etmesinde etkisi vardı muhakkak.Bir zamanlar Sergio Leone belgeselinde ailesi ve dostları buna işaret ediyordu.Ancak O yaşanan olumsuzluklara rağmen, film tutkusundan vazgeçmemiş, en büyük bütçeli filmi,ikinci dünya savaşını anlatan Leningrad filmi için, senaryo çalışmaları yaptığı sırada hayatını kaybetmişti.


Değeri yıllar geçtikçe,yeni nesiller tarafından izlendikçe daha iyi anlaşılıyor.Sanırım bunun nedeni toplumun her kesimine hitap edebilen film yapma isteğinde saklı.


Şimdi Sergio Leone etkisi,kendisini dünya sinemasında sürekli hissettiriyor.Ve sanırım sinemanın bittiği yerde bile, etkisini hissettirecek. Adeta ölümden önceki o an gibi..


Mail : bahadircoskun@yahoo.com